8 Mart 2013 Cuma

YORUM || Sana Soyundum -Sylvia Day


Sanırım benim vücudumda kendiliğinden oluşmuş bir “ertele” sistemi var. Çay içtikçe de o sistem kendi çapında takılıyor gibi. 
Neyse.
Kitabı okuyalı günler oldu ama ben bir türlü kafayı toparlayıp yorumumu yapamadım. Nasip bu güneymiş. Hayırlısı bakalım…

Şimdi bu kadar beklememin asıl sebebine geleyim. Ben bu kitabı beğenmedim arkadaş. Yazarın ne kalemindeki amatörlüğü ne de kurgudaki eksiklikleri görmezden gelmek mümkün değildi. Kurgu boyunca sürekli olarak havada asılı kalan bir diyalog eksikliği vardı. Demek istediğim, bütün kurgu boyunca. Eva ve Gideon’ın konuşma çabaları her defasında sekse dönüşmeye başlayınca cidden sıkıldım. İkisinin de geçmişlerinde bir takım sorunlar yaşadıklarını biliyoruz en azından. Yazar bu kadarını yazmaya zahmet edebilmiş sağ olsun. Eva’nın geçmişini bütün ayrıntılarıyla ortaya dökerken Gideon’ın üzerine yapıştırdığı “Gizemli, Yaralı ve Yakışıklı” imajı bir yerden sonra azıcık da olsa çatırdamaya başlamalıydı. Aklımızda birkaç teori bırakmak istediğine şüphe yok ama bebeğim, sen tutup da erotik-aşk romanında yalnızca erotizmi işlersen olmaz.  

İki karakterin arasındaki ilişki de en az kurgu kadar zayıftı. Eva’nın belli bir yaşa gelmesine rağmen olur olmadık yerlerde ergen triplerine girmesi, üstüne bir de bu triplerin sonunda gidip Gideon’la ölümüne sevişmesi –uppsss- İkili arasında sürekli bir gerginlik, sorunları çözememe, çözmeye çalışma ama konuşmaya başlayıp olayı yine sekse bağlama hat safhadaydı. Peki Gideon’a ne demeli? Bazıları bu kitabı tutup da Elli Ton’la kıyaslıyor ya ben ona yanıyorum. Madem kıyaslanıyor o halde ben de gözüme çarpan birkaç ayrıntıya değinmeden geçmeyeyim.

"Gideon bize yalnızca seksin önemli olduğu izlenimini veriyor. En başından beri… Yavaştan düzelecek, kadını sahiplenecek, ona bir şekilde farklı bir yolla da olsa sevgisini gösterecek diye bekliyorsunuz ama yok, Gideon çizgisinden hiç çıkmıyor.

Christian daha Ana’yı ilk gördüğü andan itibaren bütün planlarını ona odaklıyor. Onu istiyor, istediğini her defasında garip bir üslupla da olsa ifade ediyor. Kadınını, hükmetme ihtiyacının bile önüne geçirebiliyor. Ondan daha önemli olmadığını defalarca vurguluyor. Ona yapılan pisliği bir süre Ana’ya anlatamıyor çünkü onu terk etmesinden delice korkuyor. Christian, Ana ofisine düştüğü daha ilk anda bakışları ve sözleriyle aslında ona aşık olduğunu hissettirebiliyor.

Gideon, Eva’nın tecavüz hikâyesine elindeki bir bardağı kırmaktan başka bir tepki veremezken, Christian Ana’nın en ufak bir dudak büzüşünde adeta terör estiriyor. Adam pataklıyor, bıraksalar öldürecek seviyeye geliyor. Ana’ya zarar veren, vermek isteyen her şeyi ve her gücü ortadan kaldırmak için gerekirse kendiyle bile savaşıyor."

Ve en önemlisi… Sana Soyundum bir aşk romanı değil mi? Yani ben mi yanlış biliyorum yoksa kitap tanıtılırken tutku ve aşkın üzerine basa basa reklâmlar yapılmamış mıydı?

E hani nerde aşk? Üzgünüm ama ben aralarındaki cinsel gerilim haricinde aşka dair hiçbir şey okumadım. Kitabın son sayfasına, hatta son cümlesine kadar bir şeyler bekledim. Tamam, Eva birkaç yerde Gideon’u sevdiğini ve onu kaybetmek istemediğini belirten birkaç kısa cümle kurdu. Allah’tan kurdu yani. O cümleler bile bana öyle baştan savma geldi ki kendi kendime “Bir yerde öyle bir şey olacak ki, o hissi iliklerime kadar hissedeceğim.” dedim durdum. Ama olmadı. Yazarın her şeyi, gerçekten her şeyi, ikinci veya üçüncü kitaba sarkıttığını umuyor ve bundan daha etkileyici bir kurgu okumayı bekliyorum. Ve evet, her ne kadar beğenmedim desem de kitap bir şekilde akıyor. Daha açık olmak gerekirse, yarım kalmış hikâyelerden hoşlanmıyorum. Bir şeyleri yarım bırakmayı da sevmiyorum. Bu yüzden bu ikilinin sonunu bir şekilde okuyacağımı biliyorum.

Ve Doğan Yayınları’nın acilen bir çevirmene ihtiyaçları olduğunu haykırmak istiyorum. O nasıl bir çeviriydi öyle? Devrik cümleler havada uçuşuyor, birçok kelime saçma sapan bir mizaçla kaleme alınıyor ve bu da beni okurken sinir krizlerine sürüklüyordu. Şimdiye kadar okuduğum başka hiçbir çevirmenin kadın cinsel organını o şekilde tasvir ettiğini görmedim. Görmek de istemiyorum. Erotik bir roman çeviriyorsan ki bu, içinde her ne kadar göremesek de aşk olduğu iddia edilen bir romansa, oturup çevirmeye başlamadan önce birkaç araştırma yapacaksın. Yapacaksın çünkü okura saygı bunu gerektirir. Burada suçu sadece çevirmene atamam elbette. Bu yanlış olur. Farkındayım. “Kızım sana söylüyorum, gelinim sen anla.” Ne güzel bir atasözüdür. Kısaca, Elli Ton’la kıyaslanamayacak kadar amatör bir romanı daha bitirmiş oldum.

Yine de onca emekten sonra yazara haksızlık edemem. Daha önce kitap yazıp yazmadığını bilmiyorum. Yazdı veya yazmadı. Kendini geliştirebileceği bir üslubu var. Üzerine gider, kurgu konusunda biraz daha dikkatli olursa her şeyin mükemmel olacağına eminim. Seriyi İngilizce okuyacağım gibi görünüyor. Türkçe halinden çok daha iyi olacağını düşünüyorum. Kim bilir, belki de devam kitaplarında fikirlerim değişir. Sylvia bizi ters köşeye yatırır ve kaleminin kuvvetini kanıtlar. İçtenlikle diliyorum.

Sevgiler, saygılar. (:

Bu da kitabımızın kapak görseli.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Olur da eserse diye.