3 Mart 2013 Pazar

Yorum - Erotik Roman

Erotik roman satışları neden tavan yapar? Hele de bizim ülkemizde bu nasıl mümkün olabilir?
 
Oluyor sayın okurlar. Hem de öyle bir oluyor ki? Bunun sebepleri arasında “fanteziye meyilli zihinlerimiz” in olması bana en mantıklı geleni. Mantıklı çünkü sokakta yürüyen bir çift ele ele tutuşurken bile aniden gözlerin kendilerine çevrilmesinden rahatsız olup bu bağlılık ya da ihtiyacı yalnız kaldıkları bir ana ertelemek zorunda kalıyor, toplum içinde hiçbir şekilde özgür olamıyorlar. Hal böyle olunca nerde kalmış fantezi kurmak, asansörde orda burada sevişme...
- Suya diye gidip başına ne geldiği belli olmayan ve o sudan bir türlü dönemeyen eşeğin gittiği yerde kalmıştır bunlar, kesin öyledir bak. -


 

Ne kadar uçarı veya mezhebi geniş bir aileden geliyor olursanız olun sosyal bir ortama çıktığınızda beyninizin bir köşesinde, sevgilinizi öptüğünüzde insanların ne tür bir tepki verecekleri yanıp söner. O soru işareti sizi yönlendirir, hareketlerinizin sınırlarını belirler.


İşte tam burada kitaplar, daha genel bir deyişle hayal dünyası devreye girer. Ve genelde bu kadınlarda daha ön plana çıkar. Çünkü kadın olmak kim ne derse desin hemen her ülke ve toplumda zordur. Daha ana karnında, cinsiyetiniz belli olduğu andan itibaren, sizden habersiz ama sizi kapsayan onlarca kuralın içine sıkıştırılırsınız. Anne babanızın kim olduğuna göre bu kurallar farklılık gösterir elbette fakat temelde her şey aynıdır. Kadınsan naif, kırılgan ve korunmaya muhtaçsındır. Ve benim bunlarla hiçbir derdim yok. Cidden yok. Bir kadının anne babası veya kardeşleri tarafından korunması kollanması kadar güzel bir şey olabilir mi? Sorun zaten burada başlamıyor, sorun tam olarak “muhtaç olma” kısmının akabinde yatanları insanların bir taraflarından anlamaları ve olayı bambaşka bir boyuta çekmeye meyilli olmalarıyla başlıyor. 


“Şimdi siz bu konunun erotik romanlarla ya da ön planında aşk olan kitaplarla ne alakası var diyorsunuz. Güzel de söylüyorsunuz. Haklısınız. Tamam biliyorum. Ama amacım konuyu bağlamak. Konuyu değiştirme işinde üstüme olmamasına rağmen bunu yapmayı planlıyorum evet. “İşin içinde bir plan varsa, plan kötü bile olsa kimse panik yapmaz.” gibi bir söz söylemişti pek sevgili Kara Şövalye’den hatırladığımız Joker’imsi Bey. Bu lafı ona söylettiren senariste buradan selam olsun. Ben burada sırf bir planın sıkıntısı yüzünden 4. Çay kupasının dibini görmek üzereyim.”


Neyse. Gereksiz altyazı saçmalığım araya girmeden önce ne diyordum?
 
Hah, kadın diyordum. Bu iş çok zor diyordum.

En basitinden bir örnek vermek gerekirse klişe olsa bile ben şu örneği vermeyi tercih ederim. “Bir kız çocuğu, hava kararmadan evine dönmek zorundadır.” En azından bizim ülkemizde ya da bizimkine benzeyen birçok ülkede bu böyledir. Kız çocuklarının üstüne titremek bu olsa gerek. Hava karardığında it kopuk, serseri tipli kim varsa sokaklara dökülmeye başlar. Karanlık bir nevi alarm gibi bir şeydir. Eğer güneş batmışsa ve dışarıda hala gezinmekte olan kızlar, kızlarımız varsa bu direkt olarak erkekler tarafından şöyle yorumlanır. “Bu kızın anası babası yok mu bu saatte dışarılarda sürtüyor?” Anası babası olduğu halde sokakta olması yetmezmiş gibi bir de sürtüyor. Bak sen şu terbiyesizliğe. “E madem kızbaşına sokağa çıkmış, o zaman benim gibi bir siktiriboktan herifin de tacizini hak ediyordur.” Değil mi ama? Çünkü senin anan baban var ve o ana baba seni öyle bir yetiştirmiş ki “Oğlum git de bak bakayım hava karardıktan sonra evine gitmeyen kız var mı? İki kolaçan et etrafı. Varsa o kızın kanı bozuktur zaten. Sen ona kaysan da Allah günah yazmaz.” Mantığını o kıç kılıklı beynine öyle bir yerleştirmiştir ki aslında suç sende bile değildir.



Aslında olayı bundan biraz daha derine iteleyelim mi?                          



Pekala,

Kadınsan kadınlığını bileceksin. Pembe giyecek, 13 yaşında dayın ya da amcan sana tecavüz ettiğinde hatta yanlarında birkaç da arkadaş getirip onlar da nasiplensinler madem dediklerinde ve binbir dalaverayla mahkemeye çıkartıldığında susacak, başını eğip önüne bakacaksın. Susacaksın ki Hakim Amcan “Kızım sana tecavüz etti mi bu itoğlu itler?” demek yerine “Bunlar sana tecavüz etmediler değil mi?” dediğinde “Hayır, etmediler.” diyebilecek gücü kendinde bulabilesin.  Bulabilesin ki vicdanları bir taraflarında kaybolmuş, insanlık çerçevesinden tamamen çıkmış anne baban kafalarını kaldırıp sokakta rahatça gezebilsinler. İtibarları yerle bir olmasın. Varsın senin cinsel organında açıldığını zannettikleri delik aslında ruhunda açılsın. Ruhun kanasın, bozulsun. Ve bir daha hiç düzelmesin. Ne olacak ki? Ailenin itibarı söz konusu! Eş dost ne der, akrabaların yüzüne nasıl bakılır? En önemlisi bir daha o amcayla aynı sofrada nasıl yemek yenir? Peki ya o sözde namus bekçileri? Kimisi evli, kimisi gelenek ve göreneğine körü körüne bağlı, kendi kızlarını “Geleceğin annesi.” rolüne hazırlayan diğerleri… Aman ne diyorsun sen, onların aileleri var. Çocukları var. Bir de hapse girip tecavüzden mi yatacaklar onca sene? Yazık değil mi çoluğuna çocuğuna, eşine dostuna. Yazık tabii canım, “Birkaç gün nezarette kalsınlar. Araştırılıyor, çocuğun doğru söyleyip söylemediği bilinmiyor daha. Zaten çocuk bu, ne bilecek tecavüzü, cinsel ilişkiyi? Abiler sevmeye çalışmışlardır, çocuk da korkmuştur başka şeyler anlamıştır.”

E madem bu işi yapanlara bir şey olmuyor söyleyeni kim takar? Dur o zaman.

“Hay sizin öyle Adaletinizi, geleneğinizi göreneğinizi diksinler.”


–küfür ettikten sonra gelen rahatlamaya teşekkürler-
 


 
Bütün bunlar ele alındığında içlerinde aşk, sevgi ve bağlılık barındıran kitapları okuyup bunlardan zevk almamız kaçınılmaz oluyor. Hayal dünyası denen mucizenin sınırlandırılmaması güzel bir şey. Mükemmel olmayan ve asla da olamayacak hayatlarımıza bir heyecan ve bir türlü hissetmeyi başaramadığımız özgürlüğü katmaları bizleri oyalıyor. Kısa süreliğine de olsa zincirlerimizden kurtulmuş, kanatlarımıza yeniden kavuşmuş oluyoruz. 


 
Diğer kitaplara nazaran erotik romanların daha fazla rağbet görmesi de bence tam da bu sebeptendir. Kısıtlamaların sıfırlandığı, kahramanların yalnızca kendi iradelerine ve düşüncelerine göre hareket edebildikleri, dış dünyayı adının hakkını vererek dışarıda bırakan kurguları okumak bizi iyi hissettiriyor. Hiç yapmadığımız şeyleri yapan ve gerçek yaşamlarımızda hiçbir zaman göremeyeceğimiz kahramanlar bizleri çekiyor. Rahatsız olacağımız bir çekim değil bu. Aksine haklı bir çekim. Olması gereken bu. Birilerinin bizim yapamadıklarımızı yapabildiklerini okumak, kendimizi onların yerine koyabilmek bir süre sonra ihtiyaç haline geliyor. Çünkü biliyoruz ki mükemmel diye bir kavram yok. Yalnızca Tanrı’nın baştan ayağa mükemmel olduğunu hepimiz biliyoruz değil mi? Onun kadar olmasa da mükemmele yakın hayatları oynamak bile bazen yorucu olabiliyor. Ben mükemmelim diyen bir insanı bir yerlere kapatıp o deli saçması histen kurtulana kadar oradan çıkarmak istemiyorum. Ne kadar süreceği önemli değil. Sadece mükemmel bir hayat ya da mükemmel bir hayat arkadaşının olamayacağını kabullenmesi lazım. Ondan sonra cehennemin dibine kadar gidebilir, umurumda olmaz.
  

Her neyse kısaca erotik romanları eleştirip bu işin de cılkını çıkaranlara kızmanıza ya da sırf birkaç sıyrılma meraklısı, milyonlar satan gayet de hoş ve sade bir dille yazılmış, amacını gerçeğe dönüştüren kitaplar hakkında atıp tuttu diye onları rafların arka sıralarına sıkıştırmanızda fayda yok. Elinize geçen her şeyi okumaya bakın. Ne kadar uçuk, imkansıza yakın da olsalar kitapların genel amacının da bu olduğunu asla unutmayın. Yalnızca bir şeyleri okumaya niyetlendiğinizde önce bir durup ben kaç yaşındayım? Bu yaşta bunlara ihtiyacım var mı? diye bir sormanızda fayda var.

“Nereden nereye?” denir ya hani, biri bu yazıyı okursa bu sözün ne anlama geldiğini gayet iyi anlayacaktır gibime geliyor.


Bu arada Sana Soyundum kitabı sonunda! bitti. Hazır erotik romana bağlamışken boş geçmeyeyim dedim. Birkaç işim var, onları bitirir bitirmez yorumunu yapacağım.



Saygılar, sevgiler… (:






Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Olur da eserse diye.