Erotik roman satışları neden tavan yapar? Hele de
bizim ülkemizde bu nasıl mümkün olabilir?
Oluyor sayın okurlar. Hem de öyle bir oluyor ki? Bunun sebepleri arasında “fanteziye
meyilli zihinlerimiz” in olması bana en mantıklı geleni. Mantıklı çünkü sokakta
yürüyen bir çift ele ele tutuşurken bile aniden gözlerin kendilerine
çevrilmesinden rahatsız olup bu bağlılık ya da ihtiyacı yalnız kaldıkları bir ana
ertelemek zorunda kalıyor, toplum içinde hiçbir şekilde özgür olamıyorlar. Hal
böyle olunca nerde kalmış fantezi kurmak, asansörde orda burada sevişme...
-
Suya diye gidip başına ne geldiği belli olmayan ve o sudan bir türlü dönemeyen
eşeğin gittiği yerde kalmıştır bunlar, kesin öyledir bak. -
Ne kadar uçarı veya mezhebi geniş bir aileden
geliyor olursanız olun sosyal bir ortama çıktığınızda beyninizin bir köşesinde,
sevgilinizi öptüğünüzde insanların ne tür bir tepki verecekleri yanıp söner. O
soru işareti sizi yönlendirir, hareketlerinizin sınırlarını belirler.
İşte tam burada kitaplar, daha genel bir deyişle
hayal dünyası devreye girer. Ve genelde bu kadınlarda daha ön plana çıkar.
Çünkü kadın olmak kim ne derse desin hemen her ülke ve toplumda zordur. Daha
ana karnında, cinsiyetiniz belli olduğu andan itibaren, sizden habersiz ama
sizi kapsayan onlarca kuralın içine sıkıştırılırsınız. Anne babanızın kim
olduğuna göre bu kurallar farklılık gösterir elbette fakat temelde her şey
aynıdır. Kadınsan naif, kırılgan ve korunmaya muhtaçsındır. Ve benim bunlarla
hiçbir derdim yok. Cidden yok. Bir kadının anne babası veya kardeşleri
tarafından korunması kollanması kadar güzel bir şey olabilir mi? Sorun zaten
burada başlamıyor, sorun tam olarak “muhtaç olma” kısmının akabinde yatanları
insanların bir taraflarından anlamaları ve olayı bambaşka bir boyuta çekmeye
meyilli olmalarıyla başlıyor.
“Şimdi siz bu konunun erotik romanlarla ya da ön
planında aşk olan kitaplarla ne alakası var diyorsunuz. Güzel de söylüyorsunuz.
Haklısınız. Tamam biliyorum. Ama amacım konuyu bağlamak. Konuyu değiştirme
işinde üstüme olmamasına rağmen bunu yapmayı planlıyorum evet. “İşin içinde bir
plan varsa, plan kötü bile olsa kimse panik yapmaz.” gibi bir söz söylemişti
pek sevgili Kara Şövalye’den hatırladığımız Joker’imsi Bey. Bu lafı ona
söylettiren senariste buradan selam olsun. Ben burada sırf bir planın sıkıntısı
yüzünden 4. Çay kupasının dibini görmek üzereyim.”
Neyse. Gereksiz altyazı saçmalığım araya girmeden
önce ne diyordum?
Hah, kadın diyordum. Bu iş çok zor diyordum.
En basitinden bir örnek vermek gerekirse klişe olsa
bile ben şu örneği vermeyi tercih ederim. “Bir kız çocuğu, hava kararmadan
evine dönmek zorundadır.” En azından bizim ülkemizde ya da bizimkine benzeyen
birçok ülkede bu böyledir. Kız çocuklarının üstüne titremek bu olsa gerek. Hava
karardığında it kopuk, serseri tipli kim varsa sokaklara dökülmeye başlar.
Karanlık bir nevi alarm gibi bir şeydir. Eğer güneş batmışsa ve dışarıda hala
gezinmekte olan kızlar, kızlarımız varsa bu direkt olarak erkekler tarafından
şöyle yorumlanır. “Bu kızın anası babası yok mu bu saatte dışarılarda sürtüyor?”
Anası babası olduğu halde sokakta olması yetmezmiş gibi bir de sürtüyor. Bak
sen şu terbiyesizliğe. “E madem kızbaşına sokağa çıkmış, o zaman benim gibi bir
siktiriboktan herifin de tacizini hak ediyordur.” Değil mi ama? Çünkü senin
anan baban var ve o ana baba seni öyle bir yetiştirmiş ki “Oğlum git de bak
bakayım hava karardıktan sonra evine gitmeyen kız var mı? İki kolaçan et
etrafı. Varsa o kızın kanı bozuktur zaten. Sen ona kaysan da Allah günah
yazmaz.” Mantığını o kıç kılıklı beynine öyle bir yerleştirmiştir ki aslında
suç sende bile değildir.
Aslında olayı bundan biraz
daha derine iteleyelim mi?
Pekala,
Kadınsan kadınlığını bileceksin. Pembe giyecek, 13
yaşında dayın ya da amcan sana tecavüz ettiğinde hatta yanlarında birkaç da arkadaş
getirip onlar da nasiplensinler madem dediklerinde ve binbir dalaverayla mahkemeye
çıkartıldığında susacak, başını eğip önüne bakacaksın. Susacaksın ki Hakim
Amcan “Kızım sana tecavüz etti mi bu itoğlu itler?” demek yerine “Bunlar sana
tecavüz etmediler değil mi?” dediğinde “Hayır, etmediler.” diyebilecek gücü
kendinde bulabilesin. Bulabilesin ki
vicdanları bir taraflarında kaybolmuş, insanlık çerçevesinden tamamen çıkmış
anne baban kafalarını kaldırıp sokakta rahatça gezebilsinler. İtibarları yerle
bir olmasın. Varsın senin cinsel organında açıldığını zannettikleri delik
aslında ruhunda açılsın. Ruhun kanasın, bozulsun. Ve bir daha hiç düzelmesin.
Ne olacak ki? Ailenin itibarı söz konusu! Eş dost ne der, akrabaların yüzüne
nasıl bakılır? En önemlisi bir daha o amcayla aynı sofrada nasıl yemek yenir?
Peki ya o sözde namus bekçileri? Kimisi evli, kimisi gelenek ve göreneğine körü
körüne bağlı, kendi kızlarını “Geleceğin annesi.” rolüne hazırlayan diğerleri…
Aman ne diyorsun sen, onların aileleri var. Çocukları var. Bir de hapse girip
tecavüzden mi yatacaklar onca sene? Yazık değil mi çoluğuna çocuğuna, eşine
dostuna. Yazık tabii canım, “Birkaç gün nezarette kalsınlar. Araştırılıyor,
çocuğun doğru söyleyip söylemediği bilinmiyor daha. Zaten çocuk bu, ne bilecek
tecavüzü, cinsel ilişkiyi? Abiler sevmeye çalışmışlardır, çocuk da korkmuştur
başka şeyler anlamıştır.”
E madem bu işi yapanlara bir şey olmuyor söyleyeni
kim takar? Dur o zaman.
“Hay sizin öyle Adaletinizi, geleneğinizi
göreneğinizi diksinler.”
–küfür ettikten sonra gelen rahatlamaya teşekkürler-
Bütün bunlar ele alındığında içlerinde aşk, sevgi ve
bağlılık barındıran kitapları okuyup bunlardan zevk almamız kaçınılmaz oluyor.
Hayal dünyası denen mucizenin sınırlandırılmaması güzel bir şey. Mükemmel
olmayan ve asla da olamayacak hayatlarımıza bir heyecan ve bir türlü hissetmeyi
başaramadığımız özgürlüğü katmaları bizleri oyalıyor. Kısa süreliğine de olsa
zincirlerimizden kurtulmuş, kanatlarımıza yeniden kavuşmuş oluyoruz.
Diğer kitaplara nazaran erotik romanların daha fazla
rağbet görmesi de bence tam da bu sebeptendir. Kısıtlamaların sıfırlandığı,
kahramanların yalnızca kendi iradelerine ve düşüncelerine göre hareket
edebildikleri, dış dünyayı adının hakkını vererek dışarıda bırakan kurguları
okumak bizi iyi hissettiriyor. Hiç yapmadığımız şeyleri yapan ve gerçek
yaşamlarımızda hiçbir zaman göremeyeceğimiz kahramanlar bizleri çekiyor.
Rahatsız olacağımız bir çekim değil bu. Aksine haklı bir çekim. Olması gereken
bu. Birilerinin bizim yapamadıklarımızı yapabildiklerini okumak, kendimizi
onların yerine koyabilmek bir süre sonra ihtiyaç haline geliyor. Çünkü
biliyoruz ki mükemmel diye bir kavram yok. Yalnızca Tanrı’nın baştan ayağa
mükemmel olduğunu hepimiz biliyoruz değil mi? Onun kadar olmasa da mükemmele
yakın hayatları oynamak bile bazen yorucu olabiliyor. Ben mükemmelim diyen bir
insanı bir yerlere kapatıp o deli saçması histen kurtulana kadar oradan
çıkarmak istemiyorum. Ne kadar süreceği önemli değil. Sadece mükemmel bir hayat
ya da mükemmel bir hayat arkadaşının olamayacağını kabullenmesi lazım. Ondan
sonra cehennemin dibine kadar gidebilir, umurumda olmaz.
Her neyse kısaca erotik romanları eleştirip bu işin
de cılkını çıkaranlara kızmanıza ya da sırf birkaç sıyrılma meraklısı,
milyonlar satan gayet de hoş ve sade bir dille yazılmış, amacını gerçeğe
dönüştüren kitaplar hakkında atıp tuttu diye onları rafların arka sıralarına
sıkıştırmanızda fayda yok. Elinize geçen her şeyi okumaya bakın. Ne kadar uçuk,
imkansıza yakın da olsalar kitapların genel amacının da bu olduğunu asla
unutmayın. Yalnızca bir şeyleri okumaya niyetlendiğinizde önce bir durup ben
kaç yaşındayım? Bu yaşta bunlara ihtiyacım var mı? diye bir sormanızda fayda
var.
“Nereden nereye?” denir ya hani, biri bu yazıyı
okursa bu sözün ne anlama geldiğini gayet iyi anlayacaktır gibime geliyor.
Bu arada Sana Soyundum kitabı sonunda! bitti. Hazır
erotik romana bağlamışken boş geçmeyeyim dedim. Birkaç işim var, onları bitirir
bitirmez yorumunu yapacağım.
Saygılar, sevgiler… (:
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Olur da eserse diye.