21 Eylül 2015 Pazartesi

Lisa Kleypas - Hathaway Serisi


Okur - Yazar - Çizer Yorumu 

Uzun zamandır ilk kez yazıyorum. Umarım güzel yazarım tarzı bir giriş yapmayı canı gönülden istesem de zaten yazmayı pek beceremediğimden vakit geçse de geçmese de sonucunun pek değiştiğini düşünmüyorum. Kendimi bildiğimden yumuşak sözlerle nükteli bir anlatım yapmayı mantıksız buluyorum :) 

Historical dünyasının kapısını birazcık aralayanların duyduğu bir kaç isim vardır ya da ben araladığım da duyduğum bir kaç isim vardı . İlk isim tabi ki historical kraliçesi olarak anılan Judith McNaught ikinci isim muhtemelen Elizabeth Hoyt üçüncü isimde bana kalırsa Lisa Kleypas. 

Kitap okumaya daha doğrusu düzenli okumaya ilk başladığım da her ne kadar fantasik - bilim kurgu ya da ütopya alanında ki kitaplar ilgimi çekse de ve onları belirli aralıklarla okusam da historical okuduktan sonra kitap okuma hayatımın nirvanasına doğru ulaşmak için ilk adımları attım denebilir. 

İlk okuduğum historical yukarıda saydığım yazarlardan birisi bile değildir hatta sıralamaya kalksam muhtelemen ilk 50 de yer almaz bile ama buna rağmen yazarın yansıtmaya çalıştığı o dönem havası , konuşmalar mekanlar beni o kadar etkilemişti ki kendimi deli gibi - evet gerçekten deli gibi - historical okurken buldum. Pek çok kitap okudum bu tarzda kimisi gerçekten hakkını verdi kimisinde yazarı bulup bir kaç ders vermek istedim. Ama genel olarak historical benim en rahat okuyabildiğim, kitaba ara vermeyi pek düşünmediğim bir tür oldu. 

Lisa Kleypasla hangi senede tanıştığımı pek hatırlamıyorum açıkçası. Ama ilk okuduğum kitabı Wallflowers ( süs bitkileri ) serisindeydi. Tabi yazarla yeni tanışmışım okuduğum kitabın seri olup olmadığını sorgulamak pek aklıma gelmediğinden seriye ikinci kitaptan başlamıştım :) İlk 25-30 sayfadan sonra jeton düşünce seriye doğru bir giriş yaptım denebilir. 

İlginç bir biçimde Epsilon yayın evi Hathaways ve Walflowers serisini karışık çıkarmaya başlamış.  Tabi ki çıkan tüm kitapları hemen yalayıp yuttum. Sonraki kitapları merakla beklemeye başladım. Hatta her kitabın çıkışında yaşadığım şehir e geç gelmesinden dolayı D&R çalışanlarını bıktırdım ha pişman mıyım ?? Hayır tabi ki. 

 Yazarın anlatımı o kadar akıcı yarattığı karakterler o kadar halkın içinden ve bi o kadar da dışından ki kendinizi karakterlere kapılmış olarak buluyorsunuz. Her birinin farklı bir biçimde çalışan bir zihni var. Ama kendi içlerin de o kadar benzer ve o kadar farklılar ki bir süre sonra kendinizi onlar gibi tepki verirken buluyorsunuz. Diyaloglara kocaman sırıtıyorsunuz. 
Hathaway ailesi sıradan bir biçimde yaşarken ilk önce babaları ondan yaklaşık 6 ay sonra da annelerinin ölümüyle büyük bir trajedi yaşıyorlar bu trajediyi atlatmaya çalışırken bir yandan da köyü saran kızıl hummadan iki kardeşleri de nasip alıyor. Daha sonraları da şansa bakın ki Leo ya - ailenin tek erkeği - bir ünvan kalıyor ve daha ne olduğunu anlamadan kendilerini Londra da buluyorlar. 
 Babalarının öğretmen olmasından ve pek çok alana ilgi duymasından kaynaklı olarak her bir kardeş kendilerini bildikleri anlardan beri pek çok konuda bilgi sahibi oluyor. 
Kısacası Londra da yetiştirilen hanımlar gibi bilmeleri gereken alanlar iyi bir şekilde piyano çalmak ya da şarkı söylemek vb. bir kaç şeyle sınırlı kalmıyor.  
Farklı filizoflardan alıntılar yapıyor. Tasarımlarla ilgili konuşuyorlar. Eh o dönemde ki erkekler genellikle varis için evlendiğinden kadının az bilgilisi ve az konuşanı makbüldür diye düşünüyorlar. Doğal olarak böyle bilgili ve ilginç insanlar onların gözünü korkutuyor ve korktuklarını kabul etmek yerine Hathaway ailesini " garip" olarak etiketleyerek hayatlarını yaşamaya devam ediyorlar. 





Serinin ilk kitabı ailenin en büyük kızı olan Amelia ile yarı çingene yarı gadjo olan Cam Rohan arasında geçiyor. Aslında Cam e yabancı değiliz. Wallflowers serisini okuyanlar onu çok rahat hatırlacaktır. Bu kitap aileyi tanımaya giriş kitabı diyebiliriz çok rahat. 
Amelia anne babası öldükten sonra tüm ailenin yükünü sırtına omuzlamıştır diyebiliriz. Leo o sıralarda berbat bir halde olduğundan herşey Amelia ya bakıyor. Kardeşlerine bakıp evi çekip çevirmeye bir yandan da Leonun peşini toplamaya çalışıyor. Bu geziler de kendisine eşlik eden Merripen i de unutmamak gerek tabi. Merripen küçükken ailesi tarafından yaralı bir halde terk edilmiş bir roman. Hathawayler onu yaralı halde bulup kendi evlerine alıyor ve o zamandan sonra hiç ayrılmıyorlar. Kan bağları olmasa da kardeşler diyebiliriz - hathawaylerden bir kişi hariç-
Leo yu aradıkları bir gün Cam ile tanışıyorlar. Aralarında ilk andan itibaren bir etkileşim oluyor diyebiliriz ki Amber rengi teni uzun boyu etkileyici kasları ve bakışlarıyla Cam Rohan ın çekiciliği su götürmez bir gerçekken Amelia açık renk teni masmavi bakışları ve Cam tarafından pek bir sevilen kıvrımlarıyla gerçekten hoş bir hatun. Eeh o kadar özellikten sonra birbirlerinden etkilenmeleri kaçınılmazdı zaten. Sonrası ne mi oluyor ?? Cam in aileye birden bire dalması ile - evet adam cidden dalıyor. - Amelianın kalbini adım adım fethemesi  sonucu mutlu son desek yanlış söylemiş olmayız herhalde :) 




Serinin ikinci kitabı Merripen ve Win in hikayesini anlatıyor. Merripen daha yaralı iken eve ilk geldiğinde - ki resmen çocuklar o zaman yahu :) - Win ile araların da birşeyler oluyor. Tanımlamam gerekirse aralarında ki bağ çok " ruhani". Merripen in o kadar yaralı bir geçmişi var ki Win e el uzatmayı doğru bulmuyor. Win in kızıl humma dan ciğerleri zayıf bir biçimde kurtulduğunu da unutmamak lazım. Win de nefes almaktan çok Merripen e ihtiyaç duyuyor. Win in tedavisi için iyi bir doktor bulması ile okyanus ötesi bir yolculuğa çıkması ikilinin arasını biraz açsa da kızın dönüşü muhteşem oluyor. Giderken kalbi kırılarak giden Win arkasında kalbi Lucifer'in kafesindeymiş gibi hissseden bir Merripen bırakıyor. Şunu söylemeden edemeyeceğim bu kitap benim favori kitabım. Hatta historicaller içinde ki en en favorim. İlk bakışta evet serinin diğer kitaplarından çokta bir farkı yok. Bu da bir aşk hikayesi. 
Ama adam o kadar güzel seviyor ki. O kadar yabani , hiçbir ehli yönü bulunmayan şekilde. Cennet cehennem ve dünyada ki tüm makamlar ya da varlıklar onun için bir hiç. Öyle güzel seviyor ki ehlilikte neymiş ben böyle sevgi isterim diyorsunuz. Ha tabi gerçek hayatta bulamıyorsunuz. O ayrı birşey :) 
 Farklı badireler atlatsalar da kavuşmaları hem kendilerini hem hayatlarını hem de aileyi rahatladan birşey oldu :)

Sadece bu kitaptan bir alıntı paylaşacağım :) Can alıcı yerlerden birinden diyebilirim hatta. 

"Sana bu ellerle nasıl dokunurum? Sen bana nasıl izin verirsin ? Tanrım yaptıklarımın hepsini bir bilsen...  Sana layık değilim. Ama kimse sana layık değil. Pek çok erkeğin iyi ya da kötü yapabilecekleri sınırlıdır, sevdikleri için bile bu böyledir. Benimse sınırlarım yok. Ne Tanrı, ne ahlaki bir değer ne de inanç. Sadece sen varsın. Benim dinim sensin..."




Serinin üçüncü kitabı Poppy Hathaway ile gizemli otel sahibi Harry Rutledge yi anlatıyor. Harry çok büyük bir otel sahibi ancak ortalıkta görünmeyi seven bir adam değil. Birlikte olduğu kadınlar hariç - ki onların da kaliteli kesimden olduğu yadsınamaz bir gerçek - adamı pek bilen yok tabi ki. Bu da kendisinin gizemini arttırıyor. 
Ramsey evi - Leo ya ünvanla birlikte kalan ev berbat bir halde olduğundan  ve tadilatta olduğundan - Hathaway ailesi Rutledge otelinde yaşıyorlar. Harry tabi ki otelinde kalan herkesten haberdar ki ilginç isteklere ve üne sahip olan Hatawayleri bilmemesi pekte mümkün değil. Bir gün Poppy flört halinde ki talibinin mektubunun evcil gelincikleri tarafından yürütülmesi sonucu onun peşinden otelde koştururken Harry nin odasına giriyor. Tabi ki kimin odası olduğunu bilmiyor tek derdi mektubunu alabilmek. Odaya girdikten sonra odanın içinde ki muhteşem şeyler ilgilisini çekiyor ve daha pek birşeye bakamadan Harry tarafından bulunuyor. Tanışma hikayeleri böyle olsa da evlilik hikayeleri daha bir ilginç tabi ki. Harry ne istediğini tek seferde anlayabilenlerden. Poppy ile 10 dakika geçirdikten sonra onun olması gerektiğine karar veriyor bir kaç hamle yapıyor ve şah mat  :) Tabi ki asıl unuttuğu bazen kazanmaktan çok nasıl kazandığının önemli olması. Ehh bunu da Popy öğretiyor. Yine keyifle okunan bir kitaptı. 




Serinin dördüncü kitabı aslında bu seride benim en merakla beklediğim kitaptı. Leo - Lord Rasmey ile ailenin mürebbiyesi Catherine Marks'ın hikayesini anlatıyor. Bu ikili ilk hez serinin ikinci kitabında tanışıyorlar. Ama mükemmel görüntüsü ve etrafında dolaşan dedikodu ağının da destekleyebileceği şekilde çapkın olan Leo ile sakin ve huzurlu bir yaşam arayan ve hayatta böyle erkeklere yer vermemeye niyetli olan Catherine o kadar güzel didişiyorlar ki. O kadar dengeliler ki aslında. Kırılganlıkları - güçlü yönleri okadar paralel ilerliyor ki. Birinin zayıf halini diğeri öyle güzel omuzluyor ki çok tatlılar. Herkes içinde yaptığı tartışmalar birbirlerine falan laf sokmaları bir nevi ön sevişme. Ciddiyim huysuz görüntüleri altında bu durumdan o kadar hoşnutlar ki aynı fikirde olsalar bile sürekli tartışıyorlar. Catherine nin herkeslerden sakladığı gizli bir geçmişi var. Ailenin başı sayılabilecek Amelia ve Cam dahil hiçbirisi bilmiyor. Daha sonraları - ki bu üçüncü kitaba denk geliyor - birkaç parça şey anlatsa da bu gizem dördüncü kitapta çözülüyor. Leo Cat in sırlarını çözmeye kararlı. Zaten takmıştı ama bu sefer bırakmıyorda. Cat e öyle bir yaklaşıyor ki bir süre sonra Cat kendini ona kapılmış halde değil toptanona bırakmış halde buluyor. Ama hakkını yememek lazım epeyde bir dişli çıktı. Leo nun hakkından geldi diyebiliriz çok rahatlıkla. Sırlarından arındıktan sonra Catherinenin rahatladığı ve bu rahatlığın hayatında ki tüm alanlara etkisi olduğunu da göz ardı etmemek lazım tabi ki. 


Gelelim serinin son kitabına. Geçtiğimiz Temmuz ayında çıkan bu kitabı beklerken sabırsızlığım tavan yapmıştı. Hem Beatrix'in farklı tabiatından dolayı nasıl biri ile ilişkisi olacağını hem de kitabın nasıl biteceğini gerçekten merak ediyordum. Ön siparişte görür görmez resmen pusu kurdum ama online alışveriş yapmadım çünkü bazı siteler beni deli ediyor. Bazılarında da ön sipariş açılsa da tedarik süresi uzundu. Ben de boynu bükük ve eli mahkum bir biçimde D&r ın getirtmesini bekledim. Ama öyle sessizce bir bekleyişte olmadı bu sağolsun yakınımda ki D&R ın çalışanlarından bazıları çok tatlılar. Onlara gidip durumu tatlı tatlı anlatınca kitap gelir gelmez beni arayacaklarına söz verdiler. Ben de çok beklemeden hemencecik aldım. 

Beatrix Hathawayler arasında ki en özgür ruhlu birey. Küçüklüğünden beri hayvanlarla ciddi boyutlarda haşır neşir kendisi. İnsanlardan çok hayvanlarla anlaşabildiği gibi insanlardan çok hayvanları seviyor ve anlaşamadığı bir hayvan henüz görülmedi :)

Beatrix ilgi çekici olsa da hem ailesinde çingelerin bulunması hem Hathawaylerin toptan garip bir aile olması hem de hayvanlarla olan haşır neşirliği sebebiyle onunla ilgilenenler olsa da hiçbir şekilde bir sonra ki aşamaya geçemiyorlar. Kimi talibi babasından izin alamıyor kimisi mirasından men edilmekle tehtid ediliyor kimisi de uzaktan uzağa seyretmekle kalıyor. Beatrixte aşk evliliği yamak istiyor elbet. Ama aşk onu cidden farklı bir biçimde buluyor. 

Beatrix daha önce  Yüzbaşı Christopher Phelan ile pek hoş bir biçimde karşı karşıya gelmemiştir. O anıların da etkisi ile adama karşı her zaman mesafelidir. Yüzbaşı Beatrix in arkadaşı Prudence kur yapma niyetince savaştayken mektuplar yazmaya başlar . Ama Prudence oralı değildir.Aklının bir karış havada olmasını geçtim kendisini Londrada ki balo salonlarında saçından sürükleyerek götürmek isteyeceğiniz kadar da sinir bozucu bir karaktere sahiptir. 
Beatrix Prudence yerine cevaplıyor mektubu. Niyeti tek bir emtup yazmaktır Prudence adından ancak işler sarpa sarıyor ve sonra kendini Christopher a tutulmuşolarak buluyor. Bunu fark edince Prudence adına yazmayı bırakıyor ancak bir süre sonra Yüzbaşı geri dönüyor. 
Olaylar silsilesi sistematik bir biçimde işliyor gerçekler ortaya çıkıyor. Eh mutlu sonla bitiyor dememe gerek yok sanırım ?? 

Serinin bitmesi bir yandan merakımı tatmin etse de diğer yandan içimde hüzünlü bir tat bıraktı. Devam kitaplarını merakla beklemeye ve Hathawaylere o kadar alışmışım ki bir yanım buruk. 

Kısacası eğlenceli karakterler okumak ve kafamı dağıtacak güzel bir seri okumak istiyorum diyorsanız mutlaka bu seriye göz atmalısınız. Ee ne diyelim darısı diğer Lisa kitaplarına :) 

 

3 yorum:

  1. Bu yorum yazar tarafından silindi.

    YanıtlaSil
  2. Bkz. Historical seven insanın üşengeçliği bir anda nasıl kaybolur?
    Mucize kitabının yorumunu da bekliyorum. Az küfür de içim açılsın.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Mucize biraz beklesin bence. Hiç sövmek istemiyorum şu an.

      Sil

Olur da eserse diye.