15 Şubat 2014 Cumartesi

Vampir Akademisi - Sinema -



Nasıl diyor siz Türkler… ??? Ozera tamam ama bir Belikov değil.

“Film ergenlere göre ya bizim yaşımızdakilere gitmez.” gibi bir açılış veya kapanış yapacağımı düşünüyorsanız içiniz rahat olsun dostlar,  22 yaşındaki hiç kimse çocukluğundan sıyrılıp yetişkinliğe adım atamıyor zaten. Dolayısıyla ne kitabı okurken ne de filmi izlerken böyle bir fikre kapılmadım. Aksine Richelle Mead’in Vampir Akademesi serisi hayatımın belli bir döneminin –hayatı dönemlere ayırıyor- bir haftasını keyifle geçirmeme yetecek kadar iyi kurgulanmış bir seridir. Karakterleri oturmuş, özellikle de –bir tane bile olsa-kadın karakterin o adamdan şu adama gidip gelmeler yaşamadığı, “Amanın ben hangi adama gitsem de mutlu olsam?” egoistliğini taşımayan bir havası vardır kitabın. Severim ben böyle kararlı yazarları.
Neyse, kitabı işin içine karıştırırsam konudan sapma yeteneğimde zirveyi zorlayabilirim. –yazar burada zirvede değilmiş gibi davranıyor - Filme dönelim biz en iyisi.
Yönetmenliğini “Freaky Friday ve Mean Girls” filmlerinden tanıdığımız Mark Waters –İsme yazıktır, günahtır. Yapmayın böyle şeyler- senaristliğini de yönetmenimizin kardeşi David Waters yapmış. Varolan bir metni birkaç ufak tefek oynamayla senaryo haline dönüştüren birine günümüzde senarist diyorlar da pek sevgili sanat severler, geleneği sürdüreyim dedim ben de. – pek önem verir böyle şeylere, lütfen-

Richelle’in röportajlarından bildiğimiz kadarıyla yazar senariste hiçbir müdahalede bulunmayıp sadece değişmesini istemediği bazı detaylarla ilgili fikirlerini belirtmiş. Eh, yazarlar genelde egoisttirler. Biz bunu zaten biliyoruz da bari bütün kitabı “bazı detaylar” şeklinde tanımlamasaymış iyi olurmuş.

Filme gitmeden önce beni neyin beklediğini biliyordum elbette fakat yönetmenin diğer filmlerini izlemediğimden midir bilinmez,  “Alın size gençler, fantastik böyle olur.” temalı bir fiyasko izleyeceğimi de tahmin edememiştim doğrusu. 


Diğer yandan fiyasko teriminin yanından geçmeyen bazı oyuncuların da hakkını vermek gerek. Rose karakterine hayat veren –gerçek anlamda hayat veren- Zoey Deutch’ın oyunculuk geçmişiyle ilgili bir bilgim yok fakat gördüğüm kadarıyla mimiklerini ve bedenini iyi idare edebilen, hoş bir oyuncu. Seriyi okuyanlar bilir Rose; eli maşalı, burnunun dikinin de dikine giden, mantığından önce –genellikle- kalbinin sesini dinleyen sağlam bir karakterdir. Deutch karakterine oturmuş hatta karakterini yönetmenden önce yönlendirebilen bir oyunculukla, birçok “genç fantastik” romandan uyarlanan filmlerde oyunculuklarıyla izlerken bize işkenceler çektiren kadınlarla kıyaslanamayacak kadar iyi bir işe imza atmış.

Keza Lucy Fry de öyle. Lisa’nın masumiyetini hiçbir şey yapmasa da yüzünün çocuksu güzelliğiyle rahatça yansıtabilirdi ki filmin çoğu kısmında bir şeyler yapmaya çalışıyormuş gibi görünüp yapmadığını söylesem abartmış olmam. Ama kız güzel arkadaş, ne yapsa “E iyi olmuş bu işte ne var.” diyorsun izlerken. Christian Ozera rolünü ise sanki biraz yanlış algılamış Dominic’ciğimiz de ne yapsın, elinden gelenin en iyisini sergiliyor. Seri takipçilerinin bildiği üzere Ozera, dışlanmış ve bu dışlanmanın etkisiyle duygularını herkesten uzak kendi köşesinde yaşayan sertleşmiş bir karakter. –Türkçe’nin azizliğine girmeyeceğim bile- -bak yine!-
Neticede sen bu karakteri alıp gençlerin tabiriyle “badboy’umsu” bir çekicilik katmak istersen adamda suç aramaya gerek yok, bütün film boyunca etkisiz eleman gibi dolandı durdu ortalıklarda yavrum. Normalde Ozera deyince hazır ola geçen akademi öğrencilerinin yanında adamın üzerinde pamuk şeker tekniği kullanırsan ne olacaktı ya? 


Belikov ise başka bir dünya. O güzelim tiyatrocu adamı drama oyuncusuna çevirmek o kadar kısa sürede olacak iş mi? Değilmiş bak. Paranın gözü çıksın. Öyle ya da böyle Danila Kozlovsky iyi bir oyuncu. Muhtemelen bundan sonra Dimitri Belikov karakteriyle bütünleştirilecek olsa da başka rollerde de görülüp karizmasıyla ortalığı dağıtacak bir kapasiteye sahip. Olur da kendisini psikoloji-gerilim filmlerinde görebilirsek ne demek istediğimi anlarsınız.

Filmin teknik kadrosunu değiştirip aynı oyuncularla ortaya bundan çok daha iyi bir şeyler çıkarılabilirdi ama olanla,ölene çare var mıdır? –atasözlerini kendine göre yorumlar-

Genç kesime hitap edeceği en başından belliydi. Buna zaten bir itirazım yok. Ama sen kalkıp dalga geçer gibi lise müzikallerini andıran 13-15 yaş arasına hitap etmeye zorlanmış dizi görünümlü bir film çekersen, yetmezmiş gibi filmi hızlandırılmış bir komediye dönüştürmeye çalışırsan kusura bakma da Waters amcacım senin bu yönetmenlik işi yatar. Ben sana söyleyeyim. Ha tribünlere oynayıp gişeyi zorlar mısın, ona ne şüphe? Vampir Akademisi ismiyle baştan kazanmış oluyorsun da sanatı kaybedip gişeyi kazanmak seni ne kadar tatmin eder, orası tartışılır.

Keşke, böyle bir kurgu Waters gibi bir yönetmenle ziyan edilmeseydi de gönül rahatlığıyla “Olmuş bu.” deyip sinema salonundan ayrılabilseydim. Oyunculukların ve kitabın hatırına izlenebilecek ama pek de fazla bir beklenti içinde olunmaması gereken orta derece bir film.
Sinema salonlarını dolduran çocukları eğlendireceğine ve bol bol güldüreceğinin garantisini verebileceğim filmin geneline hakim olan bir mizah var. En azından yanlış yönde de olsa belli bir emek verilmiş. Devam filmler için sinemaya koşup koşmayacağımı şimdilik bilmem ama yönetmenin değişmesini canı gönülden diliyorum.
 




1 yorum:

  1. Bakınız bir şey içine sinmeyince çenesi yerlerde sürünen kişilik = Asil

    Öncelikle yorum güzel olmakla beraber filmi böyle yerden yere vurmaya gerek yoktu. Ha çok mu güzeldi hayır değildi. Haksız mısın. Tam olarak değil ama filme karşı ön yargılı gittiğini de sana hatırlatmama izin ver. Danila nın daha çok kas yapması lazım diyorum. Zoey nin oyunculuk şahaneydi cidden. Onun Haricinde Lisa güzel kız olsa da filmdeki o resmen ayak bileğinde biten söz de okul eteği olan hayatımda gördüğüm en siktiri boktan etek boyu. Hayır yani güzel kız fizikte var ne diye o kadar uzun etek giydirdiler hiç bilmiyorum. Artı saçını toplama biçimini de beğenmedim. O yapmasa da yapan kuaförden haz etmedim. Sonra Christian. Anam yazık lan. Haklısın daha çok rol alabilirdi - kötü oynamadı ama. Senaristlik konusundaki düşüncene katılıyorum. Yönetmen konusuna da.

    Neyse gidiyorum ben. Başka şeyler de yazacaktım ama unuttum. -_-

    YanıtlaSil

Olur da eserse diye.